Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 41,7855 | 41,8608 | |
EURO | 48,8859 | 48,9739 |
Bugün: | 47 |
Dün: | 151 |
Toplam: | 6379 |
Vizontele filminde Altan Erkekli' nin, oynadığı belediye başkanı rolünü hatırlayan var ise eğer, memleketi için bir şeyler yapmaya çalışan dürüst ve çalışkan başkanın balkon konuşması köyüme her gidişimde istisnasız olarak aklıma gelen değerli hatıralardan birisidir.
Başkan o konuşmasında hemşehrilerine hitaben, "İnsan memleketini neden sever ? " sorusuna inanılmaz güzel bir cevap veriyor.
https://www.youtube.com/watch?v=imI4wWWtgTY
Bir insanın köyünün olması, dönüp dolaşıp gideceği bir yerin olması demektir. Şehir hayatının kalabalığından, zorluklarından, alış veriş merkezlerinden ve her geçen gün azalan örf ve adetlerimizden, karşı komşumuzun bile kapısını çalacak vaktimiz olmayışından, faturalar, kredi kartı borçları, mesailer ve her gün trafikte geçen ama aslında insan ömründen akıp giden boş zamanlardan, kariyer hedeflerinden, emeklilik hayallerinden, ömrünün en sağlıklı ve en verimli dönemlerini kapitalizme kurban verdiğinde ve yaşlılığında, ancak ulaştığı ekonomik özgürlüğünü bu seferde kaybettiği sağlığı için hastane köşelerinde yada daha kötüsü yatağında geçirmek zorunda kaldığında, çocuklarına yada torunlarına anlattığı çok eski hatıralarda kalan doğal yaşam alanları olmaktan çıkaran ve bir insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden birisidir köyünün olması.
Şimdi aslında çok uzunmuş gibi görünen ama şahsımda daha da uzatabileceğim yukarıdaki etkenlerden dolayı günümüz hayat koşullarına isyankar bir profil çizdiğim düşünülmesin lütfen. Yaşamak zorunda olduğumuz şehir hayatından bir kaçış dır köylerimiz. Toprağa hürmet, Atasına saygı ve nereden gelip nereye gideceğimizi unutmadığımızın ifadesidir.
Uzun zamandır sağlık ve ilaç sektöründe çalışan birisi olarak şahit olduğum sayısız vakada hekimlerimizin en kolay yazdıkları ama kullanılan ilaçlarla tedavi edilemeyen en büyük rahatsızlıklardan biriside strestir. Bununla birlikte orta yaşın üzerinde başımıza gelmesi muhtemel olan bir çok rahatsızlık daha sayabiliriz aslına bakarsanız. Diyabet, Kolesterol, Tansiyon vb...
Şehir hayatının tetiklediği stres, orta ve uzun dönemde bağışıklık sisteminin çökmesine ve beraberinde kanser olmak üzere bir çok hastalığın ortaya çıkmasına sebep aslında. Belkide çevrenizde duyduğunuz yada şahit olduğunuz şeylerden biriside şu olmuştur, " adam yada kadın, inandı, savaştı ve kanseri yendi. " İşte insanın inancını ve savaşma azmini bitiren stres maalesef günüzüde en yaygın şehir hastalıklarından birisi konumunda. Artık baş ağrısı şikâyetiyle giden birisine bile ağrı kesicinin yanında anti depresan verilir hale geliyoruz. Ve daha da kötüsü eğitim seviyesi yüksek olan kişiler anti depresanları doktor tavsiyesinden çok kendi kendilerine koydukları teşhis ve yakın çevresinin önerisi ile kullanmaya başlıyorlar.
Topraktan ve kendi köklerinden uzaklaşan ve şehir hayatında oradan oraya savrulan insan oğlu, sonunda sentetik ürünler olmadan yaşayamaz hale geliyor maalesef.
İşte sentetik ihtiyacı olmadan yaşamanın adresidir köy.
Ülke olarak yüz yıldan daha uzun süredir sistemli olarak, aslımızdan ve toprağımızdan uzaklaştırılmaya çalışıyoruz. Üreten değil borçlanan ve tüketen bir toplum olmak ve buğdayımızı bile ithal etmek zorunda kalmaya başlayan bir ülkeye olmaya doğru sürükleniyoruz.
Başkalaşanların kurduğu sistem gereği şehir hayatlarında 60 yaşına kadar köle gibi çalışıp emekli olmaya ve bu süre içerisinde de sürekli olarak tüketip borçlandırılmaya çalışırken, köyde yaşayan akrabalarımız,dedelerimiz yada babalarımızı hasılatın üretim maliyetini karşılamadığı, sözde çiftçiyi kredi ve faizle desteklerken ( borçlandırırken ), ithalatın önünü açarak, köylümüzü kendi tarlasından çıkamayacak hale getirdiği için artık terk edilmeye başlayan köylerimiz ve toprağımız bizim asıl ihtiyacımız olan şey aslında.
Günümüzde Sosyal ve ekonomik olarak belirli bir seviyenin üzerinde yaşayabilmenin tek adresi olarak şehir hayatı göze çarpmaktadır. Artan nüfus ve eğitim seviyesi ile insanlar artık kendi şehirlerinden ve hatta ülkelerinden bile daha uzaklarda çalışmaya ve yaşamaya devam etmektedir. Elbette ki bütün bunlara bir itirazımız yok. Ülken için çalışacaksan bu memleketin her karış toprağı kutsaldır aslında.
Bütün bu gerçekler ışığında tek gayemiz, çocukken şarkılarda öğrettikleri gibi olmasın. “İşte bir köy var uzakta, gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür.”
Köyümüze gitmeli, toprağımıza, değerlerimize, akrabalarımıza ve bizi bu günlere getirmek için ömrünü köyümüzde geçirip, köy mezarlığında yatan Atalarımıza hürmeten, kapılar kapanmamalı ve toprak damlarımız bakımsızlıktan toprağa karışmamalıdır.
Son zamanlarda emekli olan büyüklerimizin ata yurdunu sahip çıktığını görmek, emeklilerimizin doğduğu toprakları yeniden işlemeye başladığına şahit olmak o kadar emsalsiz bir duygu ki, bu durum karşısında kelimelerim aciz kalıyor.
Bundan yedi yıl önce değerli büyüklerimizin kurduğu derneğimiz, yıllardır herkesin hasret olduğu birliğin, dayanışmanın en güzel örneklerini sergiliyor. Derneğimizin ilk kurulduğu yılda başlattığı ve geleneksel hale gelen iftar yemeklerine katılım oranındaki artış, büyüklerimizin ne kadar hayırlı bir işe vesile olduğunu gösteriyor.
Değerli başkanımızın vizyonu, köyümüzü çok daha yaşabilir bir yer olma yolunda bizlere fikirler veriyor. Dernek fikrini bulan, düşünen, emek veren, destekleyen ve yorulmadan çalışmalarına devam eden büyüklerimize en derin şükranlarımı bildirir ve saygılar sunarım.